Hafıza Mekanları (Places of Memory) bir tarihçi bakışıyla Türkiye’deki modern mimarlığı ortaya çıkarmak, eksiksiz bir katalog sunmak ya da sadece ona özgü yerellikleri yakalamaya çalışmak yerine bienalin ana temasını bireysel algı ve deneyimler üzerinden ele almayı deniyor.
İstanbul’daki üç bölge projenin çıkış noktası oluşturuyor. Bölgelerin biri doğduğum, büyüdüğüm yer olan Taksim’i içine alıyor. Parçalı müdahalelerle şekli sürekli değiştirilen önemli bir meydan aynı zamanda burası. Meydanın dar ucunda Türkiye’deki modern mimarlığın sembollerinden biri duruyor: Atatürk Kültür Merkezi (AKM). Babam, AKM’nin mimarı Hayati Tabanlıoğlu. Yıllar sonra ofisimle birlikte AKM’nin yenileme projesini yaptık. Bu ilk bölge geniş bir alana yayılıyor. Meydandan aşağıya, kıyıya iniyor, Türkiye’deki 20. yüzyıl mimarlığının önemli temsilcilerinden Sedad Hakkı Eldem’in tasarladığı antrepoların (1960) yanından geçerek Salıpazarı’na doğru uzanıyoruz. İstanbul’un pek çok yeri gibi bu bölge de değişim geçirmekte. Galataport projesi (bölge için bir mastır planı önerisi, 2001) ve işlevini antrepodan müzeye çevirdiğimiz İstanbul Modern (2004) bu değişimin tetikleyicisi niteliğinde işlerdi. Diğer bölge gençlik yıllarımın geçtiği Bâb-ı Âli. Yani Sirkeci’den başlayarak uzayan Cağaloğlu yokuşunun iki yanında Türkiye’nin tüm önemli gazetelerinin merkezlerini ve basımevlerini bulunduran bölge. İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum. Her gün bu dünyanın içinden geçip gidiyordum. Gazetelerin ayrılmasıyla bölge bu özelliğini yitirdi. Buradan ayrılan gruplardan birinin yeni binası, babamla ortak olarak yaptığımız ilk proje olacaktı. Bir diğer bölge şehrin görece yeni gelişen ve içinde yüksek yapıları barındıran Büyükdere Caddesi ve etrafı. Bir zamanlar tarlaların, sonra hafif sanayinin yer aldığı bu bölgedeki yapılar şimdi, özellikle kentin ana ulaşım arterlerini birbirine bağlayan Levent-Maslak hattı üzerinde yükselen gökdelenlerle yan yana yaşıyor.
Hayatımın farklı evrelerinde eşik niteliği taşıyan bu kent mekanlarını, bir anlamda hafızamı, masaya yatırmak serginin kavramsal yapısını belirleme yönünde atılan ilk adımdı. Sergi ise bu kent mekanlarından hareketle mekan kavramının kendisine odaklanarak ekipteki her bireyin öznel bakışını ortaya koymasına olanak veren bir temel üzerine yapılanıyor; farklı ölçeklerin içinde barındırdığı farklı kavrayışlar ve ifade biçimleri üzerinden birbiriyle ilişkileniyor.
Bu çalışma sonunda ortaya çıkacak hikayenin (ya da hikayelerin) ne olduğunu baştan yazmadık. Sonucu birlikte göreceğiz. Bu, bizi sürekli gergin tutan ama aynı zamanda potansiyeller barındıran bilinçli bir karar.